Matrix Maddenin Gerçeği


Çoğumuz matrix filmini izlemiştir öyle değil mi? 1999 yılında başlayıp 2003 yılına kadar 3 bölüm şeklinde olan bu baş yapıt, film otoriteleri tarafından çok beğenilmiş aldığı ödüller ve kırdığı gişe rekorlarıyla da dünyada epey bir ün yapmıştı. Ülkemizde de zamanında çok beğenilen bu film hala daha film eleştirmenleri tarafından tüm zamanlarım en iyi filmlerinden biri olarak gösterilmeye devam ediyor. Peki size şöyle bir soru sorsam.
Dünya’da ve ülkemizde bu kadar çok tutulan bu film neyi anlatıyor?
Yani zamanında çok beğenerek izlediğimiz matrix filminden ne anladık?
Filmde bize anlatılmak istenen ve bilim çevrelerince ispatlan gerçek neydi?

Çoğumuz bu tarz filmlerde anlatılmak istenene çok odaklanmayız. Çünkü gözümüze hoş gelen aksiyon ve dövüş sahneleri zaten mevcuttur. Onlarla yetinir sonra da ne kadar güzel bir filmdi diyerek aradan çekiliriz. Ama esas noktayı gözden kaçırırız. Gözden kaçırdığımız nokta ise filmin felsefesini oluşturur. Üstelik filmin kurgusu da bu felsefe üstüne kuruludur.


Matrix, neo


Evet, yazı başlığımızdan da anlaşılacağı üzere matrix filmi maddenin gerçeğini anlatıyor. Peki maddenin gerçeği derken neyi kastediyoruz?
Maddenin gerçeğinden kasıt şudur ki: “maddenin aslına asla ulaşamayacağımız gerçeğidir.” Gördüğümüz, duyduğumuz, dokunduğumuz, tattığımız yani kısaca duyu organlarımızla algıladığımız hiçbir maddenin aslına muhatap değiliz.
Ayrıca duyu organlarımızla algılayabildiğimiz için de madde vardır diyemeyiz. Çünkü duyu organlarımız maddenin varlığını kanıtlamak için yeterli değildir. Örneğin, elinizde iri, güzel ve yeşil bir elma var. Sırf bu elmayı görüyorum diye elma vardır diyemeyiz. Ayrıca elinizdeki bir elma olsa bile renginin yeşil olduğunu ispat edemeyiz. Çünkü renklerin oluşumu nesnelerin ışığı yansıtma özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Dış dünya da ışık olmadığına göre renklerin varlığıda söz konusu değildir.


Bilimsel bir açıklama ile anlatmamız gerekirse,
Gözümüzün arkasındaki retina tabakasında algı hücreleri vardır. Algı hücreleri buraya düşen fotonları elektrik akımına dönüştür. Sinirler ise dönüşen bu elektrik akımını beyindeki görme merkezine gönderir. Beynimiz ise görme merkezinde olan elektrik akımını kendince yorumlar ve bize bir görüntü oluşturur.
Yani görüyorum derken, aslında gözümüze gelen uyarıların beynimize iletilen elektrik sinyallerinin, beynimiz tarafından oluşturduğu görüntüyü görüyoruz. Bu da demek oluyor ki maddenin aslına muhatap değiliz. Sadece beynimizde bize uyarlanmış olan etkisine muhatabız.
Bu göz için verdiğimiz örnek diğer duyu organlarımız için de geçerlidir.
Her bir duyu organı algıladığı etkiyi beyindeki ilgili merkeze gönderir. Biz de gönderilen bu etkinin beynimiz tarafından yorumlanmasını algılarız. Gerçeğine ise asla ulaşamayız.

Biraz kafanız karışmış olabilir lakin basit bir örnekle izah edelim.
Hiç 3D, 5D ya da 7D sinemaya gittiniz mi? Üç beş dakika sürer ama tecrübe etmeye değer gerçekten. Gidenler bilir gözünüze bir gözlük takarlar karanlık bir ortamda oturur ve sinema benzeri bir görüntüye bakarsınız. Görüntüde dağlar tepeler aşıp yüksek yerlerden düşerek, maceradan maceraya atılırsınız. Aşırı gelişmiş hayvanlar tarafından kovalanır, okyanuslara dalar çıkarsınız. Ama aslında bunların hiç biri gerçek değildir. O kadar şey olurken siz sadece koltukta oturuyor olursunuz.

Peki bunların gerçek olmadığını bildiğimiz halde neden gerçekmiş gibi tepki veririz? Neden çığlıklar atarak heyecanlanırız?
Sebebi ise çok basit. Duyu organlarımız maddenin aslına ulaşma konusunda yanıltıcı olduğu içindir.
Rüya da öyle değil midir? Rüyalarımızda olan olumlu veya olumsuz olaylara gerçekmiş gibi tepki verir bazen ağlar bazen de güleriz. Oysa olan biten hiçbir şey gerçek değildir. Lakin beynimiz bize gerçekmiş gibi gösterir.


Anlıyoruz ki kendimizi farklı bir mekanda hissedebilmemiz için herhangi bir yer olması gerekli değildir. Beynimize olmak istediğimiz yerdeymişiz gibi iletilen elektrik sinyallerinin olması yeterlidir. Çünkü yaşadığımızı sandığımız her şey zihnimizin içinde gerçekleşir.


İşte matrix filmi de maddenin gerçeği üzerine kurgulanarak senaryoya dökülmüştür.


Matrix filminin kahramanı olan Neo büyük bir yazılım şirketinde çalışan bir bilgisayar programcısıdır. Yaşadığı hayatın gerçek olduğundan da hiç bir bir şüphesi yoktur. Oysa yanılan Neo aslında çok gelişmiş bir bilgisayar programının içinde yaşamaktadır. Bu programın adı da Matrix’dir. Gerçek hayatta yaşadığını zanneden Neo’nun bedeni, aslında içi sıvı ile dolu bir kabın içinde gelişmiş bir cihaza bağlı olarak uyutulup bitkisel hayatta yaşatılmaktadır. Tıpkı dünyanın yönetimini elen alan makinelerin diğer tüm insanlığı uyuttuğu gibi.


Neo’nun yaşadığını zannettiği dünya, aslında ileri bir bilgisayar teknolojisinin beynine ilettiği elektrik sinyalleri vasıtasıyla oluşturulan algılardan ibarettir. Bu bilgisayar teknolojisi Neo’nun beyninde sanal bir dünya oluşturarak Neo’ya ne isterlerse onu göstermektedirler. Neo 20. yüzyılın sonlarında yaşadığını zannederken gerçekte ise, 2199 yıllarında bir kapsül içinde uyutulmaktadır.
Robotların elinde kurtulan Morpheus ve adamları olan biten bu gerçeğin farkındalardır. Morpheus Neo’yu robotların elinden kurtararak Matrix’in farkına varmasını sağlar. Morpheus Neo’ya şimdiye kadar gördüğü duyduğu yiyip içtiği hiçbir şeyin gerçek karşılığının olmadığını, yaşadığı zannettiği hayatın sadece beynine iletin elektrik sinyallerinden ibaret olduğunu söylemiştir. Neo dolayısıza çok şaşkındır ve neyin gerçek neyin gerçek olmadığı konusunda kafası iyice karışmıştır.


Matrix filminin felsefesi kısaca böyledir. Eğer filmin felsefesini anlamayarak izleyenler varsa, bu anlattıklarımı dikkate alarak filmi yeniden izlemelerini tavsiye ederim.


Bildiğiniz üzere filmler kategorilere ayrılır. Matrix filminin kategorisi de felsefi bilim kurgudur. Benim gibi felsefi bilim kurgu filmi severlere bir kaç film tavsiyesinde bulunacağım.


-13. kat
-Vanilya gökyüzü
-The Jacket(çıldırış)
-Yapay zeka
-Suç zamanı
-Contact(mesaj)
-K-Pax
-The Abys(derinlik sarhoşluğu)
-Dark city(karanlık şehir)
-Gattaca
-Ex machina
-Mr. nobody(bay hiç kimse)
-Children of men(son umut)
-Moon( ay)
-Twelve monkeys(12 maymun)
-Donnie Darko
-Blade runner(bıçak sırtı)
-Geleceğe dönüş serisi
-Interstellar(yıldızlar arası)
-Inception(başlangıç)


Bu filmlerin bazılarının çekim tarihi eski olduğu için sahneleri göze hoş gelmeyebilir. Ama bence filmin kurgusu için izlemeye değer.

Yorumlar

  1. Emeğinize sağlık güzel bir yazı olmuş.

    YanıtlaSil
  2. Matrix filmi en sevdiklerimdendi. Oldum olası felsefe ve bilim kurgulara eğilimim oldu.Matrix dokunduğumuz ve gördüğümüz her şeyin aslında illüzyon olduğunu anlatan muhteşem bir başyapıt bana göre.Siz de çok iyi anlatmışsınız tüm detaylarıyla.

    Verdiğiniz film listesi için de teşekkürler, birçoğunu izledim ,izlemediklerim de var.Ben de "Kelebek Etkisi" ve "Frekans"filmlerini önerebilirim..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim de en çok sevdiğim filmlerdendir matrix. Özellikle bilim çevrelerince ispatlanan gerçekleri anlatması filme ayri bir anlam katıyor. Ayrıca sizin gibi ben de felsefi bilim kurgu filmlerine bayılırım. Bende bu tarz filmler insanın ufkunu açıyor ve düşündürüyor. Önerdiğiniz filmleri izledim ama yazmayı unutmuşum hatırlattığınız iyi oldu.

      Sil
  3. Gerçekten de güzel bir filmdi.Her izlediğimde farklı bir bakış açısı yakalıyorum.Belli aralıklarla tekrar tekrar izlenmeli :)

    YanıtlaSil
  4. Matrix severek izlediğim filmlerden, anlattığınızdan daha derin çıkarımlar bile yapılabilir. İzlerken bu mantıkla ama aksiyona da kapılarak izlemiştim. Felsefi bilimkurgu türünü öğrenmiş oldum, önerileriniz için de teşekkür ederim, aralarından seçip izlemek istiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Esas önerilerimi dikkate almaya layık gördüğünüz için ben teşekkür ederim. Ben seçim yapmayın hepsini izleyin.

      Sil
  5. Zamanında ben de diyordum. Matrix bir modern felsefe filmi diye ama insanlar sıradan bir aksiyon filmi zannediyor

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yazı ile alakalı yorum yaparak değerli fikirlerinizi benimle paylaşırsanız çok mutlu olurum. Şimdiden teşekkürler.

Bizi Takip Edin